ŞİDDET TANIMLARI
Şiddet olgusu geçmişten günümüze süregelen evrensel ve toplumsal bir olgudur. Şiddet toplumdan topluma kültürden kültüre değişiklik gösterir. Bir toplumda şiddet unsuru sayılabilecek bir eylem başka bir toplumda normal karşılanabilmektedir.
Şiddeti tanımlamak ve ortaya çıkarmak kolay değildir. Şiddet olgusu kendini çok farklı biçimlerde ortaya çıkarabilmekte ve günümüzde de toplumsal ve bireysel boyutta karşımıza çıkmaktadır.
Şiddet (Violence) İngilizce de ‘’ fiziksel saldırganlık, yasadışı haksılık’’ anlamlarında kullanılmaktadır.
Türk Dil Kurumu ise şiddeti ‘’ zorluk, sertlik ve hız’’ olarak tanımlamaktadır(TDK 1970: 697)
Baskı, eziyet, korkutma, sindirme, öldürme, cezalandırma, başkaldırı her toplumda derece derece fakat sürekli bir biçimde günlük yaşamda rastlanan şiddet türleri görülmektedir(kocacık 2001: 1-2).
Şiddet kavramı sertlik, sert ve katı davranış, kaba kuvvet kullanma olarak tanımlanmakta ve şiddet olayları ise; insanları sindirmek, korkutmak için yaratılan olay ya da girişimlerdir(Ünsal 1996: 26).
Dünya Sağlık Örgütü (WHO 2002) şiddeti; kendine bir başkasına veya bir gruba ve ya bir topluluğa karşı kısıtlı olarak uygulayan; tehdit biçiminde veya yaşama geçirilmiş olan; yaralanma, ölüm, psikolojik hasar, gelişme bozukluğu, veya yoksunlukla sonuçlanan veya sonuçlanma olasılığı yüksek olan; fiziksel şiddet veya güç kullanımı olarak tanımlar.
Şiddet eylemi genel olarak saldırgan bir ruh haline bağlanmaktadır. Saldırganlık davranışını açıklayan pek çok kuram bulunmaktadır. Bu kuram ve görüşler, saldırganlığı insan doğasının bir parçası olarak veya öğrenme yolu ile sonradan bir kazanım olarak ele alır.
Bu kuramlardan ilki içgüdü kuramıdır. Bu kuram saldırganlığı; bir saldırganlık içgüdüsü ya da dürtüsü olarak açıklar.
Sosyal öğrenme kuramları ise; çevre koşulları tarafından belirlendiğini söyler. Bireyin içerisinde bulunduğu fiziki çevrede edindiği duyduğu, ve bilinç altına yerleşmiş her türlü birikim ve dürtünün sonradan saldırganlık ve şiddet eğilimi olarak ortaya çıktığını öngörür. Bunların dışında biyolojik, fizyolojik ve genetik faktörlerle birlikte dış etkenler de saldırganlığa neden olabilir(Uçar 2003: 78-79).
Sosyal öğrenme teorisine göre ise; şiddet öğreniminde bireyin etkileşimde bulunduğu kişiler önemlidir. Birey toplumdaki diğer kişilerle etkileşimde bulunurken bu kişilerden model alma yolu ile hem olumlu hem de olumsuz yönde etkilenir. Bazı kültürlerde güçlendirme mekanizması ile erkeğin gerçekleştirmiş olduğu şiddet davranışı ödüllendirilebilir. Özellikle alt kültürlerde yer alan bireyler kadını evlendikten sora erkeğin mülkü olarak görür ve kocasından kadına karşı yapılan her türlü davranış olağan kabul edilir. Bu kültürde yetişen erkek çocuklarda kadınları birer met olarak görmeye başlar. Kız çocukları ise erkeğe itaat etmek şartını kabullenerek yetişir.
Erich Fromm şiddetin içgüdüsel olmadığını; ‘’ kötülük, insan özgü bir olgudur. İnsanlık öncesi duruma dönme, insana özgü olan nitelikleri(aklı, sevgiyi, özgürlüğü) yok etme çabasıdır. Kötülük, insanın insanlık yükünden kurtulma yolunda giriştiği trajik çabada kendisini yitirmesidir. İnsanın doğuştan yok etme eğilimi taşıdığına şiddet ve güç kullanma gereksiniminin insanın içinden doğduğuna inanırsak gittikçe artan vahşete karşı direncimiz zayıflayacaktır.’’ Sözleriyle ifade eder.
Şiddet uygulama ile öğrenilebilen bir davranıştır. Şiddetin en önemli öğrenme kaynağı ise ailedir. Bireyin çocukluk ve gençlik dönemlerinde yetiştiği aile ortamında aile içi şiddet olayı görülmüşse bu birey de şiddet gösterme eğilimine sahip olur. Bu durum şiddet olgusunun sosyal bir nedenidir.
Hukuksal açıdan şiddet ele alındığında, ‘’ şiddet ile ilgili davranışlar, kanuna uymamak, kişiye zarar vermek, hakaret etmek, onuru kırmak, huzura son vermek, birinin haklarını çiğnemek, hırpalamak, incitmek, zor kullanmak’’ şeklinde tanımlanır.
Toplumların sahip oldukları iletişim becerilerinin yetersizliği, duygu ve düşüncelerin kışkırtıcı biçimlerde edilmesi alışkanlığı, bilinçsizce yapılan suçlamalar, hatalı namus ve ahlak anlayışları da şiddetin sosyal bir nedeni sayılabilir. Yoksulluk beklentilerin ve kazanılmış niteliklerin yoksunluğu gibi sosyo-ekonomik baskı unsurları da şiddetin uygulanmasına neden olabilir. Alkol ve madde bağımlılığı olan kişiler ise gerek bu sosyal faktörlerin gerekse bağımlılık yaratan maddelerin neden olduğu ruhsal etkiler sonucunda şiddet uygulamaya daha yatkındır(www.aileiçisiddet.com.tr)
Şiddet genel olarak yapısal (sürekli) veya konjoktürel (geçici), doğrudan veya dolaylı, dar veya geniş anlamlı ortaya çıkmaktadır, konjoktürel şiddet geçici fakat elverişli ortamlarda ortaya çıkan evrensel bir olgudur. Yapısal şiddet ise eşitliğin henüz yasa önünde bile sağlanamadığı veya az gelişmiş toplumlarda sık rastlanan bir durumdur.
Yorumlar
Yorum Gönder